Yüksek değer taşıyan bir gayeye tutkulu olma anlamına gelen idealizm, zihinde yeşerir, hayal dünyasında şekillenir ve akılla bütünleşerek bireyin bütün benliğini kaplar. Böyle bir ideal, sadece tasarımlar bütünü, kuru bir realist proje değildir. O, kendine gönül ve emek veren bireye, onun hayatını her bir zerresini dolduracak bir coşku, dinamizm ve görev yükler. Bu bakımdan idealist, sırf tasarım sahibi olmakla yetinerek, ideallerinin hülyalarına dalıp giderek ömür tüketemez; o, idealinin gereğini yapmak zorundadır. Bu zorunluluk, idealiste verilen bir buyruk değil, onun kendine içten koyduğu bir zorunluluktur. Bu özelliği onun idealistçe varoluşundan ve kendini idealist kişi olarak tanımlayışından ayrılamaz.
Yepyeni bir yolu açma işi başlı başına mevcut dünyaya yeni bir gözle farklı pencerelerden bakmayı zorunlu kılar. Bu ise neredeyse kalıplaşmış kuralları bir kenara iterek işe sıfırdan başlamayı gerektirir. İnsanlar böyle bir anlayışa ancak başkalarını izlemek ataletini terk ederek kendilerine güven duymaya başlamaları ile ulaşabilirler. Kendine güvenip, kendi ayakları üzerinde ayakta kalmak meşakkatli bir iştir. Sorunları küçük benden soyutlayarak, onun verdiği hazlardan uzaklaşarak çözümlemek, sağlam bir irade ve sarsılmaz bir inancı gerekli kılar.
Gerçeklerin omuzlarda kaldırılamaz kadar ağır görülmesi karşısında konforlu ortamlarda yetişmiş olanlar derhal birkaç adım geriye çekilmeyi tercih ederler. Zorlukları aşarak sosyal çevrede kendisine özgü bir dünya inşa edemeyenler hayallerine iltica ederek düşledikleri dünyalarını içeride inşa ederler. Ardından da hayallerde inşa edilen dünya ile fiziki dünya arasındaki yani düş ile realitedeki açıklık bu kafalarda bunalıma neden olur. Kendilerini hayalleri kadar büyük olduğunu sananların gerçekler ile karşılaştıklarında yaşadıkları travma da her daim hayalleri kadar büyük olmaktadır. Çünkü gayeleri realitenin merhalesine indirgenme zarureti kolay hazmedilecek bir vaka değildir. Belki de bu yüzden idealist ve realist olmak gerekiyor.
Tanrı tüm canlılara belirli bir ömür vermiştir. Bu sebepten canlılar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Bu fasit daireyi idealistler kırar. Çünkü idealistler ile savundukları idealleri ile yetiştirdikleri insanlarla ve yaşamları boyunca sergiledikleri davranışlarla hep yaşamışlar hiç ölmemişler, yalnızca aramızdan ayrılmışlardır. Misal olarak Atatürk,Fatih Sultan Mehmet,Sultan Alparslan…Ayrıca idealist, her daim kendini ve idealini yeniden inşa eden bir bilinç varlığıdır. İdealin özünü oluşturan yüksek değerler, insanilik, idealisti bir insanlık kahramanı haline getirir. Tarihe yön veren büyük idealistler göle yoğurt çalanlar değil, akıl düzenini ve gerçekliği hesaba katarak yeni ufuklar peşinde koşanlardır. Gerçek idealist, idealinin anlamını hep yeni baştan muhasebe ve murakabe edip boyutlarını yeniden tanımlayarak, onu hep yeniden algılayarak fikrini tekamül ettirir. Bu bakımdan o, putlaştırıcı değil, put kırıcıdır… Bütün çökmüşlüğe ve çürümüşlüğe rağmen insan diye bir varlık varsa ideal diye de bir değer olacaktır .Değerlerle yüklü idealler, bir şeyin kalmadığı yerde her şeyin başladığını bilen, zoru meslek olarak seçen, yenilgiden değil tecrübeden söz eden hedefe kilitlenmişlerin idealidir.
İdealizm bir anlamda yarını bugün yorumlamayı gerektirir. İdealizm müşahhas olarak bir düşünce değil bir yaşam biçimidir. Yalnız kendisi için değil bütün insanlar için en iyiyi arzulamak, en helali ,istemek, en ilerisine ulaşmaya çalışmak, en yüceye çıkmak ve sürekli geleceğe bakmak "idealist insan" işidir. Büyük ideal her şeyden önce büyük insan işidir.Ama şu da unutulmamalıdır ki İdealistin yaşantısı hüzünlü bir mutlulukla doludur. O, hep bir trajedi yaşamaya mahkumdur. İdealist, dünyanın haz verici, hoşnut edici bir yığın eylem ve etkinlikleriyle karşı karşıyadır. Aynı zamanda o, yaşantının anlamını, ömrünü bu hazlara adamak ve geçirmekte değil, onlardan şuurlu biçimde yüz çevirerek, hayatını ulvi saydığı faaliyetlere tahsis etmekte görür. İdealist, hayatın “verilmiş” anlamına itibar etmez; hayatı bizzat kendisi anlamlandırır. Ama o, bu iki kutup arasında hep bir gerilim de yaşar. Bu tablo, idealistin, gerçeklik dünyasında verdiği çetin bir sınavdır. Yani İdealistin ızdırabı da mutluluğu da dünyevi merkezli değil hep ideal merkezlidir…
YORUMLAR