Çağımızın hastalığı,19. yy Avrupasının büyük mimarı diyebileceğimiz şüpheciliğin bir kenara atılarak hoşgörünün sözcüklerimizden atılmasıdır.
O şüphecilik (septisizm) sayesinde bilimde ilerlemeler olmuş, birçok buluş gerçekleştirilerek insanlığa çağ atlatılmıştır.
Seri malı ayakkabı çıkaran tezgâhlar gibi tek tip fikir çıkarmaya devam edilseydi, ne olurdu hiç düşündünüz mü? Evet ne olurdu, bilimsel gelişme olmaz insan yaşamına, toplum yaşamına kolaylık girmez, refah toplumu olmazdı. Bütün icatların anası şüpheciliktir, sorgulamaktır. Şüphecilik için bilimin kaynağı dersek doğruyu dile getirmiş oluruz.
Ne var ki, yukarda izahat çalıştığımız gerçeğe aykırı olarak tek tip düşünce üretmeye inandığımızdan başka gerçek olmadığına, olamayacağını hüner saymaya devam ediyor, bağnazlıktan kurtulamıyoruz.
Bu tek tip düşünme, inanma tekeli tarihin en eski çağlarından beri süre gelmekte günümüzde Engizisyon çağına bile rahmet okutacak kadar soysuzlaşmıştır.
Bir bakıyorsunuz, milyonlarca insan bir adama tapmaya çağırılıyor. Liderlerinin nutuklarından çılgınca coşkuya kapılarak kaz adımlarıyla dünyayı fethe çıkanlar sonra gördükleri, taptıkları o diktatörlere daha sonra lanet okuma yarışına girdiler.
Olacağına bakın, yanılacağımızı sanmıyoruz, bizde de aynısı olacak, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu aklımızdan çıkarmaz isek.
Bugün ülkemizi yöneten “DEDİĞİM DEDİK, ÇALDIĞIM DÜDÜK” diyebilen tek tip düşünce sahipleri emperyalist batının tuzağına ülkemizi sürüklediklerinin farkında değiller mi? Tarihin her devrinde kaynayan kazan bu belalı coğrafyadan uzak duracak politikalar geliştirmek yerine sığı düşünceleri ile her geçen gün ateş çemberinin içinde buluyoruz kendimizi. Geleceğimizden kaygılıyız.Hiçbir uyarıya kulak asmayan iktidar yönetimi ülkemiz için oynanan oyunları hayal dünyalarından sıyrılıp göremiyorlar ki, her zaman güney doğumuzda içine alan Kuzey Irak’ta Kürdistan Devleti’nin lideri olma sevdası ile yanıp tutuşan peşmerge çapulcusu Barzani ile yakınlaşıp ülkemizi sonu nereye varacağı belli olmayan maceralara sürüklediklerinin farkına ne zaman varacaklardır.Her şeyi biz biliriz düşüncesinin tekelci sahipleri gaza gelmekten vazgeçip, “GEREKMEDİKÇE SAVAŞ CİNAYETTİR” diyen büyük Atatürk’ün sözlerini hatırlayıp politikalarını hatırlayıp yeniden gözden geçirme sağduyusuna ulaşacaklar mıdır? Böyle bir ihtimal görüyor musunuz? Yoksa körü körüne bataklığa sürükleniyor muyuz.Bir fikriniz var mıdır? Yoksa bizi yönetenleri yaptıklarını tirübünden izleyen seyirci kalamaya devam mı ediyorsunuz?
Tek tip yaşamaya, düşünmeye alışmış olanlara sorarsanız bütün çabaları insanların daha iyi yaşaması içindir.Özgürlük içindir, Eşitlik içindir.Açlığın yoksulluğun yeryüzünden kalkması içindir.Vallahi, billahi kendim için bir şey istiyorsam diye yemin etmekten çekinmezler.Yersek, yutarsak tabi ki.Ah! Daha önceki çağların despotlarıda aynı ülkü peşinde değil miydiler? Bizimkilerde benzer ülküsel sloganlarla yasaklarla, yolsuzlukla, yoksullukla mücadele edeceklerine ant içerek gelmediler mi?
İnsanlara ne kadar kötülük yapılmışsa hep o despotların yeryüzünde veya öbür dünyada daha iyi yaşam sürmeleri adına yapılmıyor mu?
Kırk yıl önce yırtık pabuçlarla İstanbul’a gelenler, Beyazıt Meydanındaki sokak fotoğrafçısının önünde Medine fukaraları gibi poz verenlerin şimdilerde nasıl debdebe, şaşaha içinde yaşadıklarını görmüyor muyuz?
Nereye bakarsanız bakın hep o dediği dedik, çaldığı düdük davranışı kendi görüşünden başkasına söz hakkı tanımayan yasakçı buyuruş nobran kişilik.
Kendimizin’de inandığımız kişilerinde yanılabileceğini aklımıza bile getirmiyoruz. Batıya özendik bizde demokrasi yoluna girelim,Başka memleketlere karşı ayıp olur dediler ama demokrasinin temelinin başka inançlara saygı ve hoşgörü olduğunu çabuk unutuverdik.Kim eline biraz kuvvet geçirirse yurdun ulusun kurtuluşu adına hemen başkalarını susturmaya kalkışan bugün ülkemizin manzarası bu görüntüyü andırmıyor mu? Örtülü faşizm uygulamasını andırmıyor mu?
Dindar ve kindarların ileri demokrasisi ülkemizi dövüş alanı yapmadı mı? Güney doğuda yangın var, despotik zihniyetin ülkemizi getirdiği noktadan memnun muyuz? Çözüm süreci dedikleri ucube anlayış ülkemizi benzin istasyonuna çevirdi. Yangın bacayı sardı.
Dediğim dedik çaldığım düdük diyenlerin gafletini kahraman askerlerimiz ve polislerimize ödetiyorlar. Deyim yerinde ise kabak güvenlik güçlerinin başında patlıyor.Onlar şehit oldukça hastanelerde yaşam savaşı verdikçe yüreklerimiz yanıyor.Asker ve polislerimizin ek gösterge ve hizmet tazminatlarını zam yaparak akıllarınca günah çıkarıyorlar.Toprak kabul etmeyecek, bu öngörüsüz, vizyonsuz çapsız politika can bazlarını.
SÖR WİLLİAM BEVERİDGE diyor ki!
Cehalet kötü bir bitki gibidir, diktatörler bu bitkiden istifade ederler, oysa demokrasilerde vatandaşların CEHALETİNE KATLANILAMAZ.
YORUMLAR