Bildiğimiz gibi geçen hafta Ankara’daki terör saldırısında bir çok vatandaşımızı yitirdik.İşin hazin tarafı bu terör saldırısında ortaya çıkan güvenlik istihbarat zafiyetinin sorumluluğunu üstlenmeyen bakanların tutumları,aklımızla alay eder gibiydi.İstifa etmesi gerekenlerin sergiledikleri pişkinlik ve yılışıklıktan onlar adına her aklı başında insanımız utanmıştır.
Böyle durumlarda batı dünyası yöneticilerinin sergiledikleri tutuma bakın, bir de bizimkilerin.Gavur diye nitelendirdiğimiz, küçümsediğimiz o insanların insani yanları bizlere ders verir gibi adeta.
Barış için geldiler, feci şekilde öldüler.Aklıma gelmiyor değil belki de bilerek ve isteyerek güvenlik zafiyeti yaratıldı.İnsanların gözlerini korkutmak için, bir daha muhalifler miting ve toplantılara gelirken bir defa değil,iki defa düşünün diye akıllarından geçirmiş olmasınlar.Çünkü benim bu insanlara inancım kalmadı da ondan.
Tam da bu nokta da Oskar Levis’in belgesel romanında okuduğum Sançez ve çocukları geldi aklıma, Çünkü ölenler arasında babalar ve çocukları vardı.
Mexico City’de gecekondu mahallelerinden birinde yaşayan Sançez ve çocuklarını hatırladım o gürültü patırtı içinde.Ellisini aşkın Jesus Sançez, modern bir başkentin göbeğinde,tek katlı derme çatma evlerden birinde iki oğul iki kızdan ibaret geniş bir aileye babalık etmektedir. Bir lokantanın alışverişi dışında,fırsat buldukça ayak ticareti de yaparak 20-25 pezo’nun (25-30 TL) yolunu bulmaya çalışan bu Meksikalının bütün yaşamı boyunca tek kaygısı “Evdekilere yiyecek bir şeyler götürmektir”.
Profesör ve Antropolog olan Oskar Levis,inceleyeceği aileyi seçmek için Mexico City gecekondularını dolaşırken ,Sançezle karşılaşmasını şöyle anlatır.”Baba Sançez sert adımlarla içeri girdi.Sırtında bir torba yiyecek vardı.Kısa boylu topluca, güçlü ve hareketli bir adamdı.Kızıl deriliye benziyordu biraz. Üstünde mavi keten bir tulum,başında da hasır bir şapka vardı.Ona bir köylü veya bir fabrika işçisi derdiniz ilk bakışta.Torbayı karısı Marta’ya uzattı.Marta ve kızı Consuelo’yla ayaküstü konuştuktan sonra bana kuşkuyla ne istediğimi sordu. Önceleri sorularıma kısa kısa cevaplar veriyordu.Köy yaşamının kenttekine oranla çok daha iyi olduğunu,gençlerin kentte kötü şeylere alıştıklarını, özellikle de kenttin kendilerine sunduğu şeylerden faydalanamadıklarını söyledi”.
Romanda anlatılmak istenen, bütün anayasaların dünyanın her köşesinde insanlara hak tanıdıkları barış ve refah, Sançez’in karanlık kirli iki göz gecekondusundan içeriye girememiştir. Çocuklardan ikisi ilkokul’u bitirmiş, ikisi bitiremeden okullarından ayrılmışlardır. Yoksulluğun bütün sıkıntılarını çekerek, varlığın refahın bolluğunu kendi dışlarında görüp işiterek büyümüşlerdir. Çok ilginç incelemesinin sonunda Oskar Levis; Eğer fırsat eşitliğinden, hak eşitliğinden, özgürlüklerden faydalana bilseydi, Sançez ve çocukları pekala bugün örnek vatandaşlar olarak gösterilen aileler arasına girerlerdi.Yoksulluk içinde yaşamı yüceleştirmek olanağı yoktur. Kızı Manuel tembel, serüven düşkünü sorumsuzsa, oğlu Roberto vahşi ve suçluluğun sınırında yaşıyorsa, karısı Marta ve kızı Consuele özledikleri değil, onlara toslayan zor yaşamı kabulden başka çare bulamamışlarsa KABAHAT KİMİNDİR ?
Yıllar önce ABD başkanı Nixon, Sovyetler Birliğine yaptığı ziyaret sırasında büyük bir duyarlılıkla şunları söyleyebilmişti:
“Sizin ve bizim çocuklarımızın ve dünya çocuklarının bütün hayatlarını dostluk ve barış içinde birlikte yaşamalarını sağlamak için elimizden gelen herşeyi yapalım”.
Buradan anlıyoruz ki kabahat politikalarındır, o politikaları yürüten güçlerindir.Kardeşlik,eşitlik,sosyal adalet , refah ilkeleri hala anayasaların kalın kaplarını kaldırıp hayatın içine girememektedir.
Dünya’da bugün için 8 milyara yakın insan yaşamaktadır. 2050’de ise 15 milyarı geçeceği tahmin ediliyor. Oysa yaşadığımız günümüz dünyasında anayasalara uygun bir yaşamın sağlanıp sağlayanamayacağı hakkında ciddi bir uğraşa rastlanamıyor.
Çağdaş insanın düşüncesini ekonomik özgürlük felsefesinde uzaklaştırabilmek için, akla gelmedik tuzaklar kuran politikaların önü alınsın barış’ da gelir, kardeşlikte gelir, refah da gelir. Ama ne yazık ki çağımız, Peygamber’ce sözlerle şeytanca tuzaklardan sımsıkı örülmüş bir şalla örtülüdür.Şalın altında Sançez ve Çocukları’nın dramı saklıdır.
YORUMLAR